YOLCU: SON 1. CİLT - Bölüm 36
Kurtuluş, yüksek tepede şehri izliyordu.. Işıl ışıl.. Anıtkabir şehrin kalbi gibi orada.. Hala canlı ve atıyor sanki.. Dünyanın, insanın daha üzerinde yürümeden önceki zamanlarını düşünüyordu.. O ışıltı silindi bir an.. Her yer karanlığa gömüldü.. Madde karanlıktır..
Binalar, yollar.. Hepsi varlık mertebesinden silindi ama yaşam hala vardı.. Saatler, dakikalar, saniyeler tüm önemini yitirdi ama yerküre hala yörüngesindeki yolculuğuna devam ediyordu.. Doğa her şeyin üzerini örterdi, tüm yaşanmışlıkları.. Sanki hiç var olmamışlar gibi.. Onları yutar, sindirir ve kendi hakimiyetini tekrar iyileştirirdi..
Kurtuluş, İsimsize döndü.. Hala anlayamadığı, tanımlayamadığı, bir çok şeyin nasıl vuk’u bulduğunu kendisine açıklayamadığı soruların arasından kendisiyle göz göze geldi..
– Sen benim geleceğimsin.. Yıldızlara baktığımızda gördüğümüz geçmiş.. Kim bilir kaç basamaklı sayılarla ifade edilebilecek uzaklıklardan bize ışıldayan ama aslında yitip gitmiş zamanların esameleri ama sen her nereden geldiysen, geçmiş değil, kanlı canlı geleceksin.. Sana inanıyorum.. Kaldı ki karşımda öyle bir mertebe ile bulunuyorsun ki.. Sadece tüm bunların nasıl olabildiği karşısındaki şaşkınlığım, bunu yenemiyorum..
İsimsiz gülümsedi..
– Kainat’ta vakıf olamadığınız nice bilgi var.. Bunları henüz öğrenmemiş olmamız oldukları gerçeğini değiştirmediği gibi, kibirin okyanuslarında boğulan insanlarında aslında bir hiç olduklarının suratlarına vurulan tokatıdır.. Bunu değiştireceğiz.. Neler düşündüğünü biliyorum çünkü senin şu an hissettiklerini, düşündüklerini ben de deneyimledim ama senin çok önemli bir avantajın var.. O da benim.. Ben bunları tek başıma deneyimledim, bir yol göstericim yoktu.. Kısmen.. Ne kadar kaybolmaya yaklaştıysam da, öğrendiğim her yeni bilginin beni ayakta tutmasıyla şimdi karşındayım.. Şimdi senin için buradayım.. Önüne çıkan her engeli, her kayboluşu ortadan kaldırmak için.. An’lar karşısındaki en büyük avantajımız bu olacak.. Zaman, bozunumu maskeleyerek acımasızca her hamlesini vurup olasılıkları eleyerek geleceği var ederken, biz gerçekleştirdiğimiz bu bilgi aktarımıyla onun karşısındaki pozisyonumuzu alacağız..
– Ve protokollerle ona karşı savaşacağız..?
– Evet.. Yeni Bilgi, tıpkı zamanı kendisine maske olarak kullanan bozunum gibi, yerküre için bizim maskemiz olacak.. Sürdürülebilir tüm yapısallıkları bünyesinde barındıracak.. Dünyanın tüm kaynaklarını acımasızca sömüren, ölümden beslenip kan içen, daha fazla güç isteyen ve bunun için her şeyi yapan, yazılmış tüm anayasaları kendileri için kalkan olarak tasarlayan, gelecekte bu dünyayı mahvedip bir çöp gibi köşeye atıp ardında bırakarak gidecek olan, bozunumun esiri bu zihinlere karşı.. Fakat bu artık onlar için kolay olmayacak.. Bazen ölüm bir ödüldür.. Bunu onlar için ödül haline getirmeyeceğiz.. Daha önce söylediğim gibi, jargonumuz yok.. Yerden bir daha asla kalkamayana kadar darbeler kesilmeyecek.. Tüme varmadan önce tüm bedelleri ödeteceğiz..
– Peki bu zihinlerin dışında kalanlar..? Herkes mi dahil buna..
– Kesin bir hüküm olmamakla birlikte evet, herkes dahil.. İlk bakışta bunu haksızlık ya da acımasızlık olarak görebilirsin.. Bozunum her zihinde aynı etkiyi göstermez.. Uyuşturduğu, tepkisiz bıraktığı zihinler de vardır ya da farkındalığı belli bir noktaya kadar açık olup yine de şahsi çıkarları için hiç bir şey yapmayanlar.. Şunu bil, bunun düzeltilebilir bir yanı kalmadı.. Eğer savaşımızı mevcut zihinlerle birlikte vermeye kalkarsak, sana söylediğim gibi, aynı hatalar ve heba olacak devinimlerden başka bir şey kalmaz elimizde.. Bunu denedik.. Bulduğunuz o yerleşke, eğitilebilir zihinlerin belirli bir ölçüye yaklaştığını düşündüğümüz en eski zaman dilimi içerisinde bu bozunuma karşı verdiğimiz ilk savaştı.. Sonuç..? Hüsran.. Bu şimdi sizin kayıp kıta diye adlandırdığınız yerde de yapıldı ve yine aynı akıbet.. Biz şu an uygulamaya çalıştığımız olguya peşinen hüküm vererek varmadık.. Biz taraf değiliz.. Sadece bir tepki veriyoruz..
Kurtuluş başını anladığını gösterircesine sertçe salladı..
– Peki bu savaş için protokollerin içerdiği plan nedir..?
– Bunu sırasıyla gerçekleştiriyoruz.. Feza hanımın yürüttüğü protokol bir süredir devam ediyor.. Yerküreden sağlanan kaynaklarla yürütülen bir protokol bu..
– Dünya mı..? Elinizdeki teknoloji buranın esamesinin okunmayacağı bir düzeyde..
– Teknoloji her şeye cevap veremez Kurtuluş.. Kainatın içerisinde bile cevabını bulamayacağın sorular var.. Gereken bilgiler kurmaylarınca seninle paylaşılacak.. Benim önceliğim seni zihnen bunlara hazırlamak.. Tam anlamıyla amacımızı kavraman.. Anlatabiliyor muyum..? Ama yerküre için uygulayacağımız protokoller için şunu söyleyeceğim ki bu şu an daha anlaşılabilir düzeyde.. Feza hanımın yürüttüğü protokol devam ederken biz buradakini inşa edeceğiz.. Her şey eşzamanlı olacak.. Yerküredeki ilk hedefimiz benim sahip olduğum bilgilerle tüm kritik pozisyonları ele geçirip güçlenmek.. Karşımızdakilerin bilemeyeceği sahte dostluklar kuracağız.. Kurdukları sömürü sistemi içerisindeki ekonomik konumumuzu güçlendireceğiz.. Yeterli mi..?
– Anladım ve bunu o bedelleri ödetmek için yapacaksınız, yoksa zaten hazır bir şekilde onları çok daha kolay yok edebilirsiniz..?
– Kesinlikle Kurtuluş, kesinlikle.. İşte anlıyorsun.. Adım adım.. Bu arada sana bir şey sormak istiyorum..
– Evet.. Nedir..?
– Benim çoğu kez kaybolmamam için tutunduğum bir şeydi.. Fakat sakın sana tüm anlattıklarımla bunu birleştirip kibire düştüğümü aklına getirme.. Bunu sana söylüyorum çünkü, her şeyde olduğu gibi benden çok daha önce ‘farkına’ varıp tutunmanı istiyorum..
– Dinliyorum..
– Hiç, ismimizi düşündüm mü..?
Kurtuluş bir an duraksadı.. Boşluğa baktı bir kaç saniye ve kendi kendine ismini tekrarlardı.. Sanki adını yeni öğreniyor gibiydi.. Belki de gerçekten yeni öğreniyordu.. Başını çevirip kendisiyle göz göze geldi.. Gülümsedi..
‘Kurtuluş..’ diye tekrarladı ve artık bu ‘an’ dan sonra isimsize adıyla hitap etmeye başladı..
Saat geç olmuştu.. Bizim yerküremizin şimdiki zamanına ait Kurtuluş artık gidelim mi diye sordu.. Aldığı cevap onaylayıcıydı..
Araca binmelerinden önce ‘uzaklar’ dan gelen Kurtuluş onu durdurdu..
– Bu arada, senin için bir kitap bıraktım.. Odana.. Defteri yaktın, yakacağını biliyordum, bunu oku lütfen.. İskenderiye’den bozunumun kölesi zihinler yok etmeden önce, nice zahmetlerle kurtarabildiğim eserlerden birisi.. Vaktimiz az ama benim vaktim daha da az.. Kainat’ın bana veremeyeceği cevapları almak için vaktim az.. Hızlı yol alman gerek.. Eksik kalanları yaşarken tecrübe edersin.. Kimseye söyleyemeyeceğim bazı şeyler var.. Özellikle benim tüme varmadan önce yapmam gereken son hamle hakkında..
– Tüme varmak mı..? Ölmek yani ama nasıl şu an gördüğüm sen yaş itibarı ile de benimle aynısın..
– Değilim.. Gördüğün kişi sen değilsin.. Yani evet sensin ama beyin olarak, zihin olarak ve şu an gördüğün bu versiyonunu sadece kendime uyguladığım prototip ama sensin, benim, biziz.. Geriye kalan gördüğün bir tasarım.. Hedefimiz doğrultusunda bir gereklilik.. Ben senim Kurtuluş evet, beyninle tüm yaşanmışlığınla..
İsimsiz, Kurtuluş’un zihnen soluklanması için bekledi..
– Bedenlerimiz ulaştığımız teknolojinin nimeti.. Tam olarak karşılığını veremez bu kelime ama mekanik..!