YOLCU: BAŞLANGIÇ 3. CİLT - BÖLÜM 15
Yerleşkenin görüş mesafesinde, ufukta.. Büyük hangarların ikincisinde.. Makinenin, rahim yatağına yerleştirilecek olan, doğumun tohumlarını atacak, dişi kainatı hazırlayacak mekanizmanın son parçası..
Mühendisin önderliğinde birinci hangara, ait olduğu yere yerleştirilmek üzere yola çıkmıştı.. O da bir yolcuydu.. Her şey yolcudur, kendi yolunda ilerleyen determinizmden müstesna, bu tanım kadar vahimi yoktur..
Çekici araçlar açılan geçitten diğer hangara ulaşmak için kargolarıyla ağır ağır ilerliyordu.. Araçların etrafında Mühendis ve ekibi yürüyerek eşlik ediyorlardı çocuklarına.. Üretilen her şey sizden bir parça gibidir.. Bu bir fikir dahi olsa..
Geçidin hedef noktasında bir başka ekip onları karşıladı, bir araya geldiler, bir çok parçadan oluşan tek gibi.. Çekici araçların etrafında yarım ay düzeninde yürüdüler onları bekleyen vinçe kadar.. Sadece Mühendis çekicinin önünde vinçe varmıştı.. Ona gelişini izliyordu.. Yavaş, çok yavaş.. Tüm ihtişamıyla, heybetiyle ona yaklaşıyordu..
Çekiciler yavaşça durdu.. Parça vinçin tam altındaydı.. Eşlik eden ekip dağıldı, makineyi çevreleyen iskelelere yollanmak, rahim yatağına yükselecek parçaya son bir kez daha yol göstermek için..
Vinçin üzerinden inen çok sayıda halat parçayı çepeçevre sardı.. Korunaklı, güvenli.. Mühendis elini havaya kaldırarak avuçlarını açtı yukarı dönük.. Hazır olduğun inandı, istediği onayları aldı ve eli yükseldi yukarı doğru yavaşça, yavaşça, yavaşça.. Parça korunaklı ellerce olduğu yerden havalandı.. Yükseldi.. Ait olduğu yer için..
Mühendis, elini yana döndürdü havada asılı, makineye bakıyordu avuç içi ve adımlarıyla birlikte elide onunla birlikte geldi.. Parça ilerledi, çok kalmıştı, biraz daha bebeğim biraz daha ışığım.. Biraz daha..
İskelede bekleyen ekipten onlara yaklaşan parçaya ilk temas edenleri, kanala girmesine yardım edecek olan iki yanında sıralı bekleyen diğerleri izledi.. Parça ağır ağır yatağına ilerledikçe ona dokunan eller çoğaldı.. Ebeydi onlar.. Doğum dışa doğru mu olur..? Yanılıyorsun, hayır.. Sonsuzluk çift yönlüdür, zaman ise ileri akmaz; tetikçi her yerdedir, kainatın tüm dokusu içine yayılmıştır.. Kuantum, genel geçer görelelik, sönen yıldızlar, dev kollu galaksiler, başıboş seyreden göktaşı.. Başıboş..? Ta ki bir yere çarpana dek; mesela üzerinde Dinozorların olduğu genç bir gezegen..? Ne oldu..? Çok mu tesadüfi..? Ya da inceleyebilmek için tarihin biraz çeşitlendirilmesi mi..?
Parça, yatağına girmeye başladı.. Ağır ağır.. Kontrollü.. Katettiği her santim onu yönlendiren ellerle ilerledi.. Parçanın içeri giren ucunun yerleşmesi gereken yere yaklaşmasıyla çift yönlü birbirini koklayan elektro mıknatıs kavuşmak için sabırsızca manyetik sesler çıkartırken, parçanın her ilerleyişiyle bunu uzaktan kontrol eden ekip üyelerinden biri, mıknatısın kademesini biraz daha arttırdı.. Ta ki gürültülü bir ses duyularak parça yerine oturana kadar.. İskelenin üzerindeki diğerleri parçanın dışa bakan açık yüzeyini, bu mıknatısın içeride taşan yüksek dalgalarını içeride dönüşüm yapacak ve parçanın etrafını sarmasını sağlama görevini görecek levhayla kapatarak mühürlediler..
Hazırdı.. Her şey hazır sayılırdı..
İskele üzerindekiler yavaşça bulundukları yeri terk ederken, Mühendis mıknatısı yöneten teknikerin başındaydı.. Birbirlerine baktılar.. Mühendis başıyla ekranı işaret etti, tekniker mıknatıs seviyesini yarıya yakın kademeye kadar arttırdı.. Derinden gelen bir uğuldama duyuldu.. Hani şu deprem öncesi olanlardan..
Her şey sakindir.. Bir an da nereden geldiğini anlamadığınız bir uğultu duyarsınız.. Dikkatinizi çeker, ta ki o uğultu yükselene kadar.. Yine anlaşılmazdır.. Etraftan bir yerden mi geliyor..? Bu algısal uyanış süresi çok kısadır ve daha önce deneyimlemediyseniz muhtemelen bu süre size uzun gelecektir, vakit kaybedecek kadar uzun.. Çünkü birazdan hissedeceğiniz üzere ses etrafınızdan değil, yerin altından gelmektedir.. Toprağın derinliklerinden bir şey yukarı doğru tırmanıyordur ve siz o zemine ne kadar yakınsanız, derinliklerden gelip yumruğunu zemine vuran o gücü o kadar kuvvetli hissedersiniz..
Mıknatıs bu seviyede bir süre kalacaktı.. Bir dahaki yükseltim aşamasına kadar..
Ve o aşamayıda geçtikten sonra, var edilme amacını gerçekleştirmek için yapması gerekeni yapacaktı..
Hangarın görüş mesafesinde, ufukta.. Yerleşkelerin ilkinde, bir oda da.. Bir zamanlar yaşadığı, iyi ya da kötü Dünya’dan, şimdi bildiği kadarı ile yok olan, en azından var olan yaşamın sonlandığının bildirildiği; geride bıraktığı, bırakmak zorunda kaldığı o soluk küreden buraya, başka bir küreye gelerek ona tahsis edilmiş olan oda da yatan bir adam..
Pek de geldiği yere benzemeyen, benzemek zorunda olmayan, yaşam denen olgunun var olması ve sürmesi için su, toprak ve ateş ve bir çok başka tepkimelerin olmasının gerekmediği bu yer gibi.. Pırıl pırıl bir gökyüzünün, bazen o gökyüzünü yıkayan yağmur damlacıklarının, yanında yürüdüğün deniz kenarı şeridinin, yüzüne vuran rüzgarın olmadığı ama yaşamın olduğu bu yer gibi.. Şu an olduğu gibi onun başında; bildiğimiz ve onayladığımız üzere zaman-mekandan muzdarip o yegane olgu gibi sevgiyle bekleyen o varlık gibi..
Yıldız, odanın kapısından içeri girdiğinden beri uzun, burası için dahi uzun bir süre geçmişti.. Yatağın başında beklediği adamın, yaşamın içerisine tekrar girmesi için bekliyordu.. Kanatlanana kadar ona bir rehber gerekecekti.. Yine.. Yine.. Her zaman olduğu gibi.. Eski Dünya’nın bir yerindeki kazı alanı ile başlayarak, şu an yattığı yataktaki andan çok daha öncesine uzanırdı bu rehberlik..
Kutsal üçlü tek kişiyle olamazdı..