Son Yıl - Bölüm 89
Aylin ellerini karnının üstünde gezdirirken dışarıdan gelen korkunç sesleri duymaya başladı. Sesler öncesinde uzaktan ve cılız geliyordu ama gitgide de büyüyor ve yaklaşıyordu. Yataktan kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Korkunç yaratıklardan, karanlık suretlerden ve kelimeler ile tarif edilemeyecek şeylerden oluşan bir güruh kafese doğru homur homur yürüyorlardı. İstem dışı birkaç adım geriye doğru savruldu ve karnını koruma iç güdüsü ile tuttu bu sefer. Tekrar yatağa dönmeyip odanın en uzak tarafına doğru geri geri yürüdü ve duvara sırtını yaslayıp öylece çöktü yere. Gözyaşları yanaklarını ıslatıyor elleri karnını haddinden fazla sıkıyordu. Canının yanmasını umursamıyordu. Karnında büyümekte olan şeyin bir evlat olmaktan çok daha uzak bir şey olduğu ona gösterilmişti esasında ama şimdi aşağıda gördükleri ve o karanlık yaratıkların dahi ‘’efendimiz’’ diye çağırdıkları şeyin nelere kadir olduğunu görmek onu hissiz bir bedenden, bir kuluçka olmaktan çok daha öteye taşımaya başlamıştı. Neler olacağını bilmiyor, bir şey öngöremiyor, düşünemiyordu. Sadece kendini ve bebeğini koruyordu duvarın dibinde artık korumak istemiyor olsa dahi. Efendinin iradesi tekrar baskın gelmeye başlamıştı.
Birkaç dakika öylece geçtikten sonra kilitli olduğunu yeni fark ettiği kapı açıldı ve Efendi içeri girdi. Aylin’i Yatakta görmediğinde şaşırmış ve kızmıştı. Kızı yerden bir oyuncak bebeği kaldırır gibi koltuk altlarından tutarak kaldırdı ve yatağın ortasına oturttu ve sonra da omzundan iterek yatırdı. ‘’ Kalkmaman lazım ‘’ dedi ve üstünü de örttü. İçerisi örtünecek kadar serin değildi ve Aylin birkaç dakika sonra yaşadığı kaygılardan da ötürü boncuk boncuk terlemeye başlayacaktı.
‘’ Uyumaya çalış, yarın misafirimiz var, büyük bir gün yarın ‘’ dedi ve kapıyı tekrar arkasından kilitleyerek çıktı. Aylin’in düşündüğü bebeğin yarın doğup doğmayacağı olmuştu.
Efendi kızı odaya kilitledikten sonra odasına çekildi. Şöminenin önünde oturdu ve alevleri izlemeye başladı. İradesiyle şömine daha da bir alevlendi ve gürül gürül yanmaya başladı. Sıcağı seviyordu, hep sevmişti. Sayılamayacak kadar yıl kadar geride kalmış doğumuna ait hatıralara bile zihninde ulaşabildiğinden o çıplak, çaresiz ve güçsüz bebek haliyle o gün nasıl üşüdüğünü acziyetini gün gibi hatırlıyordu. Öylece beklemeye başladı…
***
Uçakla yapılan yolculuk artık sona ermiş, Tribhuvan havalimanının özel jet hangarlarından birinin iniş pistine çoktan varmışlardı. Hazırladıkları sırt çantaları ile uçaktan inmeden önce Özlem ortalığı ‘’gören göz’’ ü ile şöyle bir kontrol ettikten sonra hızlı bir şekilde uçağı terk ettiler ve havalimanının garajında buldukları arazi aracıyla zorlu patikalarda bir an önce ilerlemeye koyuldular.
Yorgunluktan ve uykusuzluktan perişan olmuş ve gözleri kan çanağına dönmüş olan Özlem eğer yolculuk bu kadar sallantılı olmasaydı engebeli yol yüzünden, kesinlikle uykuya dalabilirdi. Serkan ise göz damlalarını damlatmış, ağrı kesicilerle bedenini iyice uyuşturmuş ama bir süredir uykuyu unuttuğu için çok da zorlanmadan aracı sürmeye devam ediyordu Katmandu vadisinde.
‘’ Ölüme götürüyorsun bizi geri zekâlı ‘’ diye tükürürcesine bağırdı arkada oturan hayali Serkan’lardan birisi. Serkan dikiz aynasından arka koltukta oturan halüsinasyonlarına baktı. Hepsinin göz kapakları yerindeydi.
‘’ Ben efendi ile anlaşabileceğimizi düşünüyorum ‘’ dedi ortada oturan. Oldukça pısırık görünüyordu. Terden sırılsıklam olmuş beyaz bir tişört vardı üstünde. ‘’ Vardığımızda ona bağlılığımı göstermek için önünde diz çökmeyi düşünüyorum. Bu tarz makulen karakterler sever böyle hareketleri. Bence canımızı bağışlar ‘’ dedi. Diğer ikisi ona bakıp sonra da gözlerini devirdiler tiksinircesine birisi sağa diğeri sola doğru doğru.
Araç engebeli yolda, tek tük köylerin arasından hiç durmaksızın gidebildiği kadar gitti fakat artık çıkmaları gereken tepenin eteklerine geldiğinde son vasıtaya da veda etmek zorunda kalmışlardı. Teknolojinin artık bu yolculuk için yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Özlem bir zamanlar belgesellerde izlediği, bir gün gidip gezebilir miyim diye düşündüğü ve hayal ettiği yerlerin tamamını araçla teğet geçmiş ve bildikleri hayatın bittiğine, her şeyin anlamını yitirdiğine dair farklı bir idrak seviyesine ulaşmıştı. Tüm o tapınaklar, eski yapılar ve otantik köyler arkalarında kalmıştı. Önlerinde ise ormanlık ve oldukça tepelik bir yol. Özlem gördükleri sayesinde Efendi’nin evini eliyle koymuş gibi bulacaktı bulmasına ve bir an önce eşinin yanına da ulaşmak istiyordu ama istemsizce adımlarının olabileceği kadar hızlı olmadığını fark etti.
Her şeyin bitmesine sadece son bir yolculuk kalmıştı çünkü ve bu bitişin iyi olmayacağını görmek için de ‘’ gören göz ‘’ e ihtiyacı yoktu.
Artık evin siluetini uzaktan belli belirsiz görmeye başlamışlardı ki biraz ötede bir ağaca yaslanmış boş gözlerle ellerine bakan yaşlı bir adam gördüler. Adamın elleri kanlıydı ve yüzü yara bere içindeydi. Üstünde keşişlerin giydiği kıyafete benzer turuncu bir kıyafetten geriye kalanlar vardı.
Lime lime olmuş kumaş parçaları…
Serkan hemen defansif bir ruh haline büründü ve Özlem’in önüne doğru pozisyon aldı. Hareketi algılayan yaşlı adam baktı ve gözleri fal taşı gibi açıldı. Önce hızlı hızlı emekleyerek yaklaşmaya başladı ve Serkan belindeki silahı çekti. Adam hiç tereddüt etmeden biraz daha yaklaştı. Neden sonra kendiliğinden durdu ve kafasını sağa sola oynatarak Özlem’i görmeye çalıştı.
Gözleri doldu…
Hazır yerdeyken hepten yerlere kapandı ‘’ ajna ‘’ diyerek…
İkisi de adamın dilinden anlamıyordu. Sadece zararsız olduğuna ikna olduklarından Özlem Serkan’ın önüne geçti. Adamı tapınırcasına kapaklandığı yerden kaldırmak ve dokunmak, görmek istemişti. Oysa adam Özlem’in geldiğini görünce ileri atılarak ayaklarına kapandı kadının ve paçalarını öpmeye başladı. Kafasında aldığı darbelerden oluşan yaralar ilk gün kabuklarını oluşturmaya başlamıştı. Kanlı ellerinden Özlem’in paçasına bulaştığını görünce kendine kızarak geriye doğru emekledi ve tekrar ‘’ Ajna ‘’ dedi ve sonrasında ardını dönerek tepedeki büyük evi gösterdi ve Özlem’e dönüp solgunlaşan yüzüyle ‘’ Asura ‘’ dedi ve geri doğru emekleyerek yollarından çekildi. Tekrar tapınır pozisyonuna döndü. Ağlıyordu adam.
Özlem dokunmaktan vazgeçti…
Daha dokunmadan acısını, ıstırabını hissedebiliyordu. Adamın söylediklerini merak ediyor olsa da o acıyı duyumsamak şu an için isteyeceği son şey olabilirdi.
‘’ gidelim ‘’ dedi Serkan’a, Serkan’ da hayaletlerini alıp tekrar yola koyuldu…